LOLİPOP ŞEKER

05.06.2014 20:34

Sizce hayat nedir?

“……”

Bence;

Cam kırıkları üzerinde yalınayak yürürken, ara sıra uzatılan lolipop şekerlere dil atmak, gibi bir şey.

Yani sıkıntısı çok, keyfi az...

Ama hayatın bazen şu kadarcık keyfi bile insana çok gördüğü ve standartlara uymadığı da olur. Hem cam kırıkları üzerinde yürütür, hem de uzattığı şeker hidroklorik asitten imaldir. Hatta abartıp, yaladığınız asitli şeker sebebi ile yanmış olan ağzınızı çalkalamak üzere tuzlu su dolu bir bardak bile uzatabilir.

Kimi zaman da, hayat gerçekten güzel bir şeker verir. Ama onu öyle olmadık yer ve zamanlarda yalatır ki  bize iki gram keyif alacağız diye üstüne bir de rezil oluruz. Yani uzun lafın kısası ellediğimiz iki tane … yediğimiz ….’ın haddi hesabı yok fıkrası…

Biz ise onca sıkıntıya ve bunca alaya alınmaya rağmen yine de, ne camların üzerinde yürümekten, ne de tatlı mı, acı mı olduğunu bilmediğimiz lolipoplarımızın uzatılmasını beklemekten vazgeçmez, yaşamaya uğraşırız…

Herkesçe malum olduğu üzere doğar doğmaz, biz insanlar için hazırlanmış olan cam kırıklarıyla dolu bir yolda buluruz kendimizi. Hayat küçücük bir bebek olduğumuza bile bakmadan, daha aldığımız ilk nefeste canımızı yakar. Oksijenle tanışmak kendisine alışık olmayan akciğerlerimizi yakmıştır. Bu yüzden neredeyse hepimizin hayatta yaptığı ilk icraat ağlamaktır.

Sonra hemen ilk şeker uzatılır. Şevkat dolu sıcak bir kucak içinde dünyanın, muhtemelen en lezzetli yemeği sunulur, yine muhtemelen dünyanın en harika kadınının memelerinden.

Bu standart prosedürdür ama dedim ya, hayatın standartlara uymadığı da olur. Akciğerlerinde duyduğu acı sebebi ile ağlayan bir bebeğe her zaman tatlı şeker verilmez. Uzatılan içi asit dolu bir biberon da olabilir. “Bu durumu açıklayacak örneği yazmak istemiyorum bağışlayın.”

Neyse, biz büyüdükçe cam kırıkları da büyür ve şekil değiştirir. Küçüklüğümüzde düz camdan kopmuş, küçük  parçalar üzerinde yürürken, büyüdükçe cam parçaları şişe kırıkları halini alır. Eğri büğrü, sivri ve de keskin. Yürüdükçe tabanlarımızı daha da iyi parçalasın diye.

Ama yürürüz.

Ne zaman uzatılacağını bilmediğimiz şekerlere kavuşma hayaliyle yürürüz. Ayaklarımız kesilir, kanar, kurur kabuk tutar, sonra yine kesilir, kanar…

Yine de durmayız. Duramayız. Eninde sonunda şekerler uzatılır. Biz de tercih hakkı verilenlerden seçim yaparız. İşin en iyi yanı da budur. Az da olsa bazı şekerleri kendimiz seçebiliriz. Ama seçtiğimiz şekerin doğru seçim olduğu yaşanılarak öğrenilecek bir şeydir. Tecrübe de böyle ortaya çıkar. En fazla yanlış şeker yalayan en tecrübelimizdir.

Bu şeker kimi zaman mesleki bir başarı, kimi zaman bir sevgili, kimi zamansa maddi zenginliktir. Bunların lezzeti kısa ömürlüdür ama. Gerçek meyve sularından yapılmamıştır çünkü bu şekerler. Kimyasal aromalar ve tatlandırıcılarla hazırlandıklarından uzun vade de ayağınızın altındaki cam kırıklarını arttırmaktan başka bir işe yaramazlar. Sağlığa zararlıdırlar. (Zaten sağlığa zarar vermeseler bile bir süre sonra bunları daha fazla kullandıkça daha az keyif verecekleri kesindir. (Bkz: Azalan marjinal fayda teorisi) o yüzden bunlara fazla takılmamak gerektir.)

Asıl önemli olan tabanlarımızı paralayan ve de biz ölene dek bu niyette olacak olan cam kırıklarına dayanma gücünü bize verecek kaliteli şekerler seçebilmektir.