MERAK
Olmak mı? Olmamak mı? Gerçekten bütün mesele bu mu? Bu kadar basit mi? Olunca olunuyor, olmayınca olunmuyor mu? Varolup da aslında olmayanlar yok mu? Ya da aslında varolmadığı halde bulunanlar aramızda?
Ben, bu yazıyı yazmaya çalışan. Gerçekte varmıyım sence? Sana soruyorum evet sana. Bu yazıyı okuyan arkadaşım. Ben şu an, bu yazıyı yazarken geçen zamanda, sen benden bihaber değil misin?
Peki sen var mısın? Şu anda baş ağrımla kafa kafaya vermiş, klavyemin tuş sesleri gök gürültüsü gibi patlıyorken beynimde, sen diye biri var mı benim için?
Yok.
Şu anda sen de ben de yokuz. Ama az sonra var olacağız.
Nasıl mı?
Biraz sabret. Az sonra bu yazıyı okuduğunda hem beni hem kendini var edeceksin.
Al anahtarı eline. Aç varoluşun kilidini. Meraklan...
Dikkat etmedin mi? Ne kadar çok soru sordum sana.
Aslında vardık ama yok değilmiydik birbirimiz için?...
Şimdi ise varım. Çünkü şu an merak içindesin. Düşünmeye başladın. Ekilen merak tohumları çimlenmeye başladı akıl tarlanda. Sorular geliyor peşi sıra. Düşünüyorsun. En azından “ Ne saçmalıyor bu adam diyorsun kendi kendine”.
Ve beni var ediyorsun...
Sonra, sonra ben meraklanıyorum. "Yazının sağ köşesindeki rakamı sıfırdan bire çeviren kim?" diyorum kendi kendime.
Düşünüyorum...
Üst köşedeki 1 matematiksel kıyafetini çıkarıyor artık. Ete kemiğe bürünüyor ve ruhu var artık onun.
İşte o zaman da sen varoluyorsun...
“Düşünüyorum öyleyse varım” Demişti birisi öyle değil mi? Katılmıyorum bu söze. Düşünmeye teşvik eden “merak” var etti bizi. Bence “meraklanıyorum öyleyse varım” olmalıydı, meselede olmak ya da olmamak değil, meraklanmak ya da meraklanmamak meselesi.
İşte asıl mesele bu.
Merak eden sorar, sorgular, araştırır ulaşır. Meraklanmayan yer, içer, yatar, var olduğunu sanar ama gerçekten var olamaz.