YAZ YAĞMURU
Kimselerin bilmediği uzaklarda bir köy, kırık dökük direklerinin zor bela taşıyabildiği, asma ağacı bir çardak...
Öğle vakti. Belki de ikindi okunmak üzere. Kim bilir?
Önemi de yok zaten.
Tenha, toprak yoldan tozlar yükseliyor, ara ara esen sıcak rüzgarla birlikte.
İçindeki türlü sıkıntı yetmezmiş gibi birde sinekler vızıldıyor başının etrafında.
Namussuzlar dokundukları yeri de yakıyorlar sanki.
Hava çok sıcak ve rutubetli. Boğulacak gibisin. Belli belirsiz bir tezek kokusu alıyor burun deliklerin.
Düşünüyorsun...
Zaman da indirmiş yelkenleri o sıralar. İlerlemiyor. Etrafta sıcak havaya rağmen sevişen birkaç serçe haricinde de kimseler yok.
İki laf edebilselerdi keşke.
Sıkılıyorsun...
Derin bir off çekmek geliyor içinden. Ardından da gün yüzü görmemiş küfürler savurmak, biri bitip diğeri başlayan dertlerine.
Neden geldin ki buraya? Burası neresi? Neden ortalıkta hiç kimse yok?...
Sonra ne oluyorsa birden bire, kerameti kendinden menkul sıcak rüzgar, topluyor pılını pırtısını.
Terlemiş alnında beliren serinlikten anlıyorsun.
Aniden çıkan serin rüzgardan rahatsız olan sinekler de toz oluyorlar hızlıca. Havadaki nem de sineklere uyunca nefes almak artık daha kolay...
Rüzgar hızlandıkça hızlanıyor. Asmanın yaprakları çılgınca savruluyorlar bir o yana, bir bu yana. Fırtınayla inatlaşıyorlar sanki. "Başaramayacaksın bizi dalımızdan ayıramayacaksın" der gibiler.
Saatin çalışmaya başlıyor. Gökyüzünde gri yağmur bulutları da yerlerini çoktan almışlar. Gelecek emri bekliyorlar.
Kulaklarında uzaklarda peşi sıra patlayan gök gürültüleri, içinde ise anlamsız bir mutluluk.
Yerinden doğrulma zamanı.
Sırtındaki ter hala sıcak. Koltuk altların yapış yapış...
İlk damlalar düşer düşmez kahverengi yola, mis gibi toprak kokusu sarıyor dört bir yanı. O anda aklında bir soru; "Dünyada bundan güzel bir koku var mıdır." İçindeki huzurla birlikte düşen damlalarda çoğalıyor. Şimdi ilk gelenler kadar iri değiller ama daha fazlalar. Artmaya da devam edecek gibiler...
Yağmur şiddetlendikçe rüzgar azalıyor. Ayağa kalkıp gitmek gerek.
Yürüyorsun...
Adımların hızlandıkça küçülüyorsun. Önce saçlarındaki aklar akıyor şakaklarından yanaklarına doğru. Ardından da yüzündeki kırışıklıklar.
Adımların yavaşlıyor.
Çok mutlusun.
Gömleğini çıkarıp savuruyorsun boşluğa. Serin damlalar sıcak tenine çarptıkça ufalıyorsun. Ayakkabıların ayağına büyük gelmeye başlıyor. Çıkarman çok zamanını almıyor. Bu kadar büyük numaralı ayakkabılar almış olmana şaşırıyorsun. Pantolonunun boyuda uzamış. Onun da paçalarını kıvırmak bir kaç saniyelik iş. Her şey ne kadar da kolay oluyor. Tabanlarının altındaki vıcık vıcık çamur, attığın her adımda tarifi imkansız bir mutluluk sunuyor sana.
Uzaklardaki gürültüler yaklaşıyor.
Yağmur şimdi daha coşkulu. Saçlarının arasından süzülen damlalar beraberinde günahlarını da götürüyorlar sanki. Çoktan unutmuş olduğun bir duygu sarıyor tüm bedenini.
Çocuksu bir masumiyet.
Başını göğe çevirip kollarını açarak, yağmuru kucaklıyorsun.
Küçücüksün, huzurlusun, mutlusun...
Sesler iyice yaklaşıyor. Az bir zaman kaldı hissediyorsun...
Sonra şiddetli bir gök gürültüsü ürpertiyor ruhunu;
Annen geliyor aklına, uyanıyorsun...